Maksadım Türk şiirini layık olduğu mertebeye erdirecek
Şiirler yazmaktır
Doğru yolu göstermek değil marifetim
Yanlış yolda kaybolana omuz çıkmaktır
Halk bir şiir mısrasının altını çizecek kadar yaralanmışsa şayet
İbrik elimde tuz peşinde yalın ayak koşabilmektir
Benim marifetim
Halk çocukları selamlamadan geçiyorsa sokaklardan
Çocuk gönlümüze düşen derdi
Adilce üleştirmek
Marifetim adil olmak değil
Hıyanetin şaşılası yanları hiç değil
Sükunetle yaklaşmaktır
Marifet içinde burada her şey olabilir payını saklı tutmaktır
Şansım, kendime varacak kadar yürüdüm dünya yolunu
İnsanlar tanıdım
Sakalı tövbeli, kulağı bildiğine ivmeli
İnsanlar tanıdım
Kara çarşaf dizde etek, gülüşü rengarenk
İnsanları tanıdım
İşte gerçek:
İçte yosun bağlamış iflah olmaz bir yürek
Şahsım içimde soluyan bir sesi çıkaramadı
Bana muhalif şeytanı
Bunca yıl oldu söküp atamadı
Taşladım
Taşladım
Anladım ki şeytanı değil kendimi taşladım
Anladım ki aç kalmanın sancısıdır bu
Madalyonlar takmalıyım göğsüme
Şayet haykırıyorsa içimde bir şeytan
Onu yüreğimle zehirlemeye kalkmışımdır
Yaprak kapatmıyorum artık avret yerlerime
Kör yürekler arasında gezinmekten yoruldum
Sunulan elmaların ağacını taşlıyorum
Gırtlağım adem’den yoksun
İçimdeki kuyular yusuf’tan daha yorgun
Ne kadar yaşadım o kadar kafeste kaldı ruhum
Yitirdim dediğim ne varsa gömdüğüm mezarlık yüreğimde
Ne zaman adın geçse iç geçirdiğim o koku
İşte diyorum burası sağ kalan son heveslerin yurdu
Binli yıllar geçmiş hala dönüyor
Aldırmadan
Ölüsüne sarıldığı evladına yanan analara aldırmadan
Gizli anlaşmaların hükmü gizler açığa vurulunca ekşiyor
Ve artık yasak döllenmeler meşrulaşıyor bu lanet yüzyılda
Her geçen asır unutulmak biraz daha az zamana mal oluyor
Beyaz yüzlerin kıymeti kalmadı
İyi niyetlerin yansıması gözlerde
Giden olmayı tercih etmek yedi büyük günahtan
Halk uykunun en güzel yerinden seyrediyor olanları
Müsvedde kağıtlar acılarımın hurcu
Gece vakti esen yelin getirdiği ürpertinin cesaretiyle söylenmiş şeyler
bazen bir dürtü
bazen bir sesleniş
boynumun borcu
KUBİLAY ÖZMEN