. k e r e s t e

d e r g i

Deneme

ADORNO BAĞLAMINDA TOPLUM, ÖZNE VE SANAT İLİŞKİSİ

Mehmet Emin Tosun - 8 Temmuz 2024

Her şeyin değişim değeri üzerinden fiyatlandırılarak yaşandığı meta düzeni toplumunun hem bireyin hem de sanatın özerkliği açısından olumsuzluklar içerdiği söylenebilir. Bu bakımdan böyle bir toplumu yanlış düzenlenmiş bir toplum olarak da nitelendirmek mümkün gözükmektedir. O halde, yanlış düzenlenmiş olan toplumda doğru bir yaşam sürdürülebilir mi? Adorno açısından yanlış bir hayatın doğru yaşanması mümkün değildir. Peki, mevcut (yanlış) toplumun ötesinde başkanın bir olanağı olarak özerk bir alanın oluşturulması mümkün müdür? Yine Adorno’ya bakacak olursak bu sanat ile mümkündür.

Bu yazıda, bahsi geçen özerklik sorununun güncelliğini koruduğunu düşündüğümüz dünyamızın eleştirel bir analizine dair tartışma imkânı sunduğu kanısıyla, Frankfurt Okulu’nun önemli düşünürlerinden biri olan Adorno’nun düşüncelerini kısaca hatırlayarak onun; toplum, özne ve sanat ilişkisine dair soruşturmasını özetlemeye çalışacağız.

Adorno’ya göre toplum, tarihselliğin bir ürünü olarak, bir süreç içerisinde insanlar arasında kurulmuş olan ilişkiler ağından oluşmuş bir bütündür. Toplumun bu anlamda bir bütünlük olarak varoluş şeklinde nitelendirilmesi onu bağlantısız bir olgular toplamı olarak görmekten çok, çeşitli unsurlarının birbirleri ile karşılıklı olarak etkileşim içerisinde, dolayımlanmış bir halde görmeyi gerektirir. Bu bağlamda, toplum ile birey diyalektik bir şekilde ele alınır. Yani toplum bireylerden bağımsız bir geçeklik olmadığı gibi bireylerin rastgele toplaşmalarının da neticesi değildir. Dolayısıyla, kendisini içerisinde bulduğu toplumsal ilişkiler bireye olumlu ya da olumsuz birtakım imkânlar sunar. Birey bu imkânlar çerçevesinde kendi olanaklarını gerçekleştirebildiği gibi yine toplumsal ilişkiler bu imkânları bireyin elinden alabilir ve özerkliğine el koyabilir. Böyle bir durum da bireyleri tek bir biçim altına sokarak manipüle edilebilir kitle haline getirebilir.

Kapitalist toplum tam da böylesi bir kitle toplumudur. Marx’ın düşüncelerini takip eden Adorno’ya göre, bu toplum yabancılaşmış toplumdur. Yabancılaşmış toplumda birey gerçekliği meta-fetişizm içerisinde kurar. Bu gerçeklikte canlı emek meta haline dönüştürülmüştür. Başka bir ifade ile tüm ihtiyaç ürünlerinin kâr amacıyla üretildiği bu toplumda ürünlerde cisimleşmiş emek, piyasada diğer ürünler ile dolaşıma girdiği andan itibaren, emek-zamana bağlı olarak değişim değeri olan para ile kıyaslanır hale gelir. Buna bağlı olarak insanlar emeğin değerini görmezden gelir ve değerin nesnelerin kendilerinde olduğunu düşünerek nesne bağımlı bir varoluş içine girerler. Süreç öyle bir işler ki sanki hayatın tek amacı vardır: üretim, üretim süreci ve tüketimi sürekli kılmak. Böyle olunca sistem kendisini doğal bir süreçmiş gibi bireye kanıksatır. Birey ise buna uyum göstermek mecburiyetindedir. Aksi takdirde doğanın yasaları (ekonominin yasaları) onu yoksulluğa mahkûm eder. Her geçen gün ürettiğinden uzaklaşan ve sadece üreten ve çoğu zaman ürettiğine sahip olamayan özne belirli işlevleri yerine getiren makinelerden farksızlaşır ve çarkın bir dişlisi haline gelerek şeyleşir, özerkliğini yitirir.

Meta düzeninin yaşandığı bu toplumda, artık kültür ürünleri, birer rasyonalizasyon aracı haline gelir. Rasyonalizasyon, sistemin devamlılığını sağlamaya ve bu sisteme karşı olası bir düşünsel ya da fiili itirazın önünü almaya yönelik sistemli müdahalelerde bulunmaktır. Bu çerçevede Adorno; müzikten radyoya, sinemaya, televizyona, edebiyata ve hatta astrolojiye kadar birçok kültür ürününü “kültür endüstrisi” kavramı altında tartışmaya açar. Kısaca bahsetmek gerekirse kültür endüstrisi, her türlü kültürel ürünün birer meta halinde üretildiği, herhangi bir nesne gibi alınıp satıldığı ve kendileri aracılığıyla metalaşmış dünyanın yapılandırıldığı bir rasyonalizasyon sürecidir. Bu süreç ile sunulan ürünler bireylere satın aldırılmaya ve bu ürünler yoluyla belirli kalıp tutum ve davranışların bireyler tarafından benimsenmesi sağlanmak istenir. O gündelik yaşamın pratikleriyle tezat oluşturacak deneyim imkânlarına olanak tanımaz, özneleri birer tüketici olarak görüp toplumsal normları pekiştirecek şekilde davranmaya yönlendiren metalar üretir. Dolayısıyla kültür endüstrisi özerkliği gasp edilmiş bir özne ve sanat yaratır.

Adorno açısından sanatın tartışmaya açıldığı noktayı buradan hareketle düşünmek gerekir. Sanat bu anlamda, verili koşulların yani gerçekliğin bir olumsuzlanmasıdır; toplumun antitezidir. Dolayısıyla sanat toplum ile bir karşıtlık içerisinde olmalıdır. Bu karşıtlık durumu, sanata, asıl olanı tanımlamak için verili olanın egemenliğini kırmasına olanak sağlayan bir güç verir. Bu noktada sanatın kurgusallığı önem arz etmektedir. Sanat yapıtının dünyası kurgusaldır. Fakat bu kurgusallık onun gücünü zayıflatmaz, aksine o bu yüzden daha güçlüdür. Zira kurgusal bir gerçeklik olarak sanat meydana geldiği toplumsal yapının bir aşılması ve toplumsal yanlıştan kaçabilme imkânı olarak toplum dışında mümkün başkalıkların bir kurulma alanıdır. Bu bakımdan sanat kendi sınırlı alanında gerçek değerlere sahip özerk bir alandır. Bu nedenle sanat, günlük gerçeklikten daha fazla hakikat içerebilir. Zira kurgusal dünyada şeyler, hakikatte nasıl olmaları gerekiyorsa o şekilde temsil edilebilirler. Dolayısıyla estetik dünya ile gerçeklik çelişir.

Sonuç; var olan dünyadan farklı, ama bu dünyadan türetilmiş bir nesne dünyasının kuruluşudur. Yani sanat metaların hâkim olduğu kültür içinde bir nefes alma alanı olarak yerleşik düzen ile bu düzenden olası bir özgürleşmedir. Dolayısıyla, Adorno sanatı hem içinde bulunduğu koşulların bir ürünü olarak hem de bu koşulların karşısında konumlandırır. Özerklik sanat eserlerini koşullandıran toplumsal konuma karşı olmadır. Yani, sanatın toplumun karşısında olması demek toplumsal gerçekliğin dışında ya da ötesinde var olması demek değildir; fakat sanatın, toplumsal bütünlüğü bir arada tutan sözde hakikatler olan normları takip etmesi anlamına da gelmez. Özerk sanat eserleri, toplumsal gerçekliği belirleyen normları olduğu gibi olumlamayı bıraktığında ortaya çıkmaya başlar.

 

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Adorno, T.; Horkheimer, M., Aydınlanmanın Diyalektiği, çev. N. Ülner ve E. Ö. Karadoğan, İstanbul, Kabalcı Yayınları, 2014.

Boucher, G., Yeni Bir Bakışla Adorno, çev. Yetkin Başkavak, İstanbul, Kolektif Kitap, 2013.

Bowie, A., Theodor W. Adorno: Kısa Bir Giriş, çev. Bartu Şanlı, İstanbul Say Yayınları, 2023.

Dellaloğlu, B., Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum, İstanbul, Say Yayınları, 2018.

Kulak, Ö., Theodor Adorno: Kültür Endüstrisinin Kıskacında Kültür, İstanbul, İthaki Yayınları, 2017.

O’Connor, B., Adorno, çev. Soner Soysal, İstanbul, Alfa Basım Yayım, 2022.

Şüheda
EDİTÖR