Kadın çocuktan yirmi yaş ve yirmi kilo büyüktü. Çocuk da ondan otuz santim uzun.
“Üçü soğuk biri sıcak dört kahve,” dedi kadın ve hızlı hızlı sıraladı. “Sıcak orta boy amerikano, soğukların ikisi cold brew biri de caramel waffle frappucino. Venti. Cold brewin tekine ve frappucinoya ekstra shot atılacak. Amerikano da yumuşak içim.”
Çocuk gözleri yerde, elleri tezgâhın arkasında bir şeylerle meşgul, başını salladı.
Kadın ekledi, “Sıcak benim için.”
Çocuk başını salladı. Kasaya geçti, bazı tuşlara bastı. Kadın kredi kartını bipletti. Kadın tokyolarını şıpırdatarak bahçeye çıktı. Çok geçmeden, yanında on yaşlarında, esmer bir sosise benzeyen bir oğlan çocuğuyla geri geldi. Uzun bir koşudan dönmüş gibi nefes nefeseydi. “Amerikanoya da ekstra shot ve onu da Venti yapın.”
Çocuk gözleri yerde, biraz düşündükten sonra ciddi bir sesle konuştu. “Yirmi lira daha rica edeceğim efendim. Yardımcı olmamı istediğiniz başka bir şey var mı?”
“Yok,” dedi sertçe kadın. Makineye kredi kartını bipletti. Yukarılara doğru yuvarlanmış elastik siyah elbisesinin eteğine yapışmış, aşağıdan mızırdanıp duran çocuğun elini üstünden kopardı, itekledi oğlanı. “Hayır. Uzattın ama!”
Çocuk kahveleri hazırlamaya başlamıştı ki kadının sesi duyuldu yeniden. “Bu frambuazlı pasta günlük mü?”
“Hangisi efendim?”
Kadın uzun kirpikli gözlerini ve ellerini büyük büyük açarak geriye yaslandı. “Pardon? Başka frambuazlı bir pasta mı var burada? Ben mi göremiyorum?”
İşini bıraktı çocuk, ellerini önlüğüne silerek dolabın diğer tarafına yaklaştı. Kirli sakallı zayıf yüzü üçgen dilimli cheesecakelerin arkasından geçti, şeffaf bir ambalaja sarılmış yuvarlak pastaların üzerinde durdu. İşaret etti, “Bunu diyorsunuz, çok özür diliyorum. Günlük tabii.”
Çocuk doğrulunca gözleri birbirine kısacık dokundu. Sonra önüne baktı çocuk.
“Bir dilim de ondan rica edeyim.” Kartını tekrar bipletti. Oğlanı bacağından silkeledi, bahçeye gönderdi ve bekledi.
Makinelerden çıkan çeşitli vınlamalar ve tıslamaların ardından tüm siparişler bir tepsiye yüklendi. Kadın ağırlığın altında üfledi. “Dökmem inşallah.” Gözleri önce çocuğa sonra bahçe kapısına gitti, geldi. Bedeni kararsızdı. Ama çocuk kayıtsızca işine dönmüştü. Elleri tezgâhın altında bir şeylerle meşguldü ve kadının varlığından habersiz gibi davranıyordu.
Söylenerek uzaklaştı kadın. İş oraya geldiğinde de koca tepsiyi tek eline aldı, ağır kapıyı kolayca açıverdi.
Birkaç saniye sonra, çocuk kadının yüksek desibelli sesini tekrar duyduğunda ürktüyse de, bunu hiç belli etmedi doğrusu.
“Hiç âdetim değildir ama bu kadarına da göz yumamam.”
Yüzünde her an çemkirmeye dönebilecek tehditkâr bir gülümseme, ip üstünde bir cambaz gibi dengesini korumaya çalışıyordu.
“Buyurun efendim?” dedi çocuk. Başını kaldırdı. Ancak bu kez de kadının tepesinin üstünden, arkadaki belirsiz bir noktaya bakıyordu.
“Sıcak amerikanom kesinlikle ekstra shotlı değildi,” dedi her kelimenin üstüne basa basa.
Çocuk arkalarda, daha uzun boylu birine doğru kaşlarını kaldırdı.
Kadına, sözlerine inanılmadığını hissettirdi bu. “Ne içtiğimi bilmez miyim canım! Gayet yumuşak içimliydi. Ekstra shot istediğimi özellikle belirtmedim mi?”
Çocuk gözlerini yere indirdi. “Affedersiniz efendim. Hemen yeniden hazırlayayım.”
Kadın, çocuğun kedi mırlaması kadar sakin sesini duyunca elindeki bardağı öne sürdü. “Yok canım. Gerek yok. Şuna bir shot espresso ilave edin yeter.”
Çocuk yine makineyi çalıştırırken kadın sakinleşmiş, hatta nedense, biraz neşelenmişti. “Sizi de yorduk ama ne yapayım, kahve benim hassas noktam. Hayatta o kadar az zevkimiz var ki.”
“Haklısınız,” dedi çocuk. Böylece kadının önceden hazırlayıp avucunda katladığı yüz liralık banknot usulca havalandı, bahşiş kutusunun deliğini buldu, o dar aralığa biraz sürtünse ve zorlansa da, sonunda içeri girmeyi başardı.
Kadın bahçe kapısını açtığında çocuğun gözleri hala yerdeydi. Bekçilerin yanından coşkuyla geçen sakallı gençler sloganlar atarak kafeye girdiğinde bile bakışlarını kaldırmadı. İçeride oturanlar korkuyla ayaklandığında, masaları itip sandalyeleri devirerek bahçe kapısından itiş kakışla dışarı kaçtığında bile orada bardakları yıkamaya, makineleri silmeye, her zaman yaptığı şeyleri yapmaya devam etti.