Kapısını duvarı inciterek çarptığım ev
Kimindir boğazıma bir çığlık
doldurarak sunulan el
Sıkıyorum bunları tüm şehvetimle
zihnim yüzlerle doluyor
Karşılığında binlerce ezber
Ve ol diye bir filin emrine veriliyorum
İçlerinden makul bir Ebrehe beğeniyorum
Bedenim uyuyor fakat
Yüreğimin reddettiği bir şeyler var
Apoletler yüreğime yüreğime batıyor
Suyun boyumu aştığı yerlere kaçıyorum
Olmam, kaldırın bu fili üzerimden
Bastığım yeri baskılayan gök
boşluktur madem
boğazıma doldurulan çığlıkla
kaplamalıyım onu
Kelimeleri ağacı uyandırmadan yontmalıyım
Eşikte bedenler değil kemikler olmalı
Ben çekip giderken etrafınıza
Akbabalar dolup taşmalı
Yemekler yenilmiş, ziyafet sona eriyor
Ocakta kıymetsiz bir külüm şimdilik
Muharebe askıya alınmış
Mühürler ıslatıyor saman balyalarını
Siperin diğer yüzünü tartıyor tartılar
Çekilen çizgiler bu kadar uzaktayken
Hangi horoz tepilmeyi bekler?
Mağfiret leşleri toplanıyor
Saygınlığını yitirmiş beyefendiler
hükümsüz kılınan bullaları
göz göre göre açık yaralara vuruyor
Sedyeleri seçiyor gözüm
Gelip geçiyor
Gelip geçiyor
Gelip geçiyorlar ama uğramıyorlar bana
Suni bir sessizlik kaplıyor kulakları
Sessizlik, sona eren ateşkesin habercisi
Ama ben meydandayım
Uzuvlarım yerinde, hissediyorum
Taraf olabilirim hala
Ki ruhum ayrılmış bile olsa bedenimden
Bedenim para edebilir halk meydanlarında
Artık bir ordunun parçası değilim anlaşılan
Burada kalmak istiyorum madem
Reddediyorum fırlatılan oktan ocağıma düşeni
Yayından fırlayan her ok
Önce benim dağımı dağlıyor
Öğrenmek zorunda kaldığım dil
yetmiyor bunları anlatmaya
Ağzıma gerek duymadığım şeyler öğrenmeliyim
Bu niyet benimleyken yalnızca muhacirlik yakışır gövdeme
Çıkarsam siperimden
Ardımı dolduracak yığınlar yok
Düşersem toprağa sancak inecek
Oysaki yıkandığım nehir
Öyle demiyordu bana bakarken
Geceleri bakarken sorguladığım atlas karanlık
Bu iyidir
Yıldızlar seçiliyor, yosunlar
Evet, yıldızlar ve yosunlar doldurabilir siperi
Onlara öğretilmiş olmalı çaresizliğim
Hatta, belki de bunların farkına varan ben
Tutmasaydım bir savaşın elinden
Yerimi bir yıldız alacak
Bir yosun gösterecekti doğru yolu
Herhangi bir ben’e gerek yok muydu
Doğa ben’ler doğurmak konusunda ustaydı belli ki
Ve benden annemin rahmini gereksiz kılmamı istiyordu
Mümkün değildi, reddettim doğanın tahakkümünü
Ödemem gereken bedeli sırtlanıp
İlk kurşunu atan olmak için
çıktım siperden
Gördüm ki düşman kulesinde nöbet tutan da ben
Döndüm ne kadar düşman tepesi varsa
Gördüğüm bir tek ben
Kendi silahımla kendimi öldüremezdim
Atıldım düşman kulesine
Ayaklarımı kendi üstüme sürdüm
Sürdüm yarayı gövdemden alana dek
Biliyordum parolayı buna rağmen sustum
Ve gövdem düştü, dünyaya gücenmemiş omuzlar üstüne
KUBİLAY ÖZMEN