Takım elbiseyi çok sever babam. Ona aldığım ilk hediyedir aynı zamanda. Benden istediği tek maddi şeydi belki, hatırlayabildiğim kadarıyla. Bir bayram günü, yine güzel giyinmekti niyeti. Ne kadar zıt kutuplarız desem de aynı takım elbiseyi beğenişimiz, “bu biraz genç işi ama sana gider mi bey amca?’’ diyen tezgâhtara bakışımız aynıydı.
Ölünce anlarsın kıymetini, derlerdi hep. Henüz ölmeden anlayabilmek nefretin kıyılarında dolaşırken en büyük kazancımdı belki de. Onunla konuşmak için şansım vardı hâlâ. “Beni seviyor musun baba?’’ demek için binlerce, milyonlarca fırsatım. Kendimden biliyorum, öyle düpedüz söyleyemezdik kimseye bunları. “Delirdin herhalde,’’ diye kızmakla gülmek arasındaki sorulara muhatap kalırdık. Delilik halimiz buydu bizim, sevgimizi itiraf edebilmek özgürce.
Hani aynıydık demiştim ya, vedalarımız da öyleydi. Son dakikalarımız dip dibeyken kilometrelerce uzak bakışmalarımızla geçerdi. Göz göze gelmemek için büyük mücadelelerimiz, sarılıp kolları bedenlerle kavuşturma ayinimiz vardı. Ben giderdim, o kalırdı. Ne ben hoşça kal derdim, ne güle güle derdi babam. Ben yerime ulaşınca, vardım demezdim. O fırsat bulursa ve kazanırsa içindeki savaşı, arar ve “vardın mı?’’ diye sorardı. Bir soru ancak bu kadar öz ama kapsamlı, en çok bu kadar duygu yüklü ama renksiz olabilirdi. Öyle bir ayarlardı ki ses tonunu anlamazdım. Hayatın en zor sorularından biridir benim için, hâliyle cevaplanması en zor olanı. Cevabını bildiğim hiçbir soruda bu kadar zorlanmazdım, bilmeden girdiğim onca sınavı geçmişken. Nihayet ben de aynı ses tonuyla “vardım,’’ derdim. Sesimin çatalı gırtlağıma batardı.
Öylece sürdü gitti bu gözden ırak olunca, gönülde kaldım mı savaşım. Göz babamın gözüydü ve üstümdeydi her daim. Gözü çıktı ben giderken. Öyle yanmıştır içi, söylemezdi ama ben anlardım. Gözden ırağa gittiysen gönülde kalma savaşı beyhudeydi. Tırmanamadığım bu zirvenin yamacında konaklayacak tâkatim de yoktu artık. Çıkardım üstümdeki kamuflajları, geçirdim babamınkiler kadar ağır takım libasları. Gardımı kaldırıp attım ıraklara, ellerimi de havaya. Teslim oldum. Bu sefer zoraki değil, kendi rızamla…
Bu, bozkırdaki gerçek bir baba motifidir, toprak olmadan hasret kalınan. Bu diyarda babalar, büyütmek istedikleri zaman oğullarını, sevmeyerek başlarlar işe.
MUSA KANAK