. k e r e s t e

d e r g i

İnceleme

Bir Neologistten Zırvalar

TARIK TEKOĞUL - 30 NİSAN 2022

Resurrections Bayramında Sadık Fanların Çürüttüğü Dirseklere Dair

Sultanımız, göz bebeğimiz geri mi döndü? Ne yazık ki hayır. Kapıdan bir kafasını gösterip gitti. Bunca yıldır bekliyorsunuz ve beklediğiniz bir hayalden ibaretti, dedi. Hikâye bitmişti, uzatınca tadı kaçacak dedi. Dinlemedik. En çok da Warner Bros dinlemedi. Lana Wachowski de “al sana benden havalı bi nasihat, cehennemde kül olma dünyada cool ol” dedi. İnanın bunları yazmak çok güç. Fakat içim içimi kemiriyor ve ilk kurgu dışı yazı mı -aklım kestiğinden beri- okuyucuyla paylaşma kararı alıyorum. Yoğun duygular ve kara bir sevda eşliğinde yazılan bu yazıyı eleştirebilir ve sahibine sövebilirsiniz. Söyleyemeyeceğiniz tek şey şu aptal klişe olacaktır: “Matrix’in felsefesini anlamamışsın sen.”

Geveleme Sonrası Muhteviyata Geçişe Dair

Matrix Resurrections kimisi için hayal kırıklığı, kimisi için sıradan bir bilimkurgu filmi. Benim içinse hem burukluk hem sevinç oldu. Ekranda Warner Bros’un tanıdık logosu ve akan yeşil renk kodlar beni mutlu etmeye yetti. Lütfetmiyorum tabii ama ben bu filme en başından on puanı vermiştim. Daha gitmeden. Evet aptalca ama haince değil. Duygusal yaklaşıyorum bu filme ve yalnız ona. Onun için Star Wars gibi cılkını çıkarsa da onu sevmeye devam edeceğim.

1999 Yılı Mezar Kazıcılığına Dair

Daha öncesine gidelim hep beraber. Üçlemeye akalım. Pek mübarek 1999 yılına. Fight Club’lar, Yüzükler ve Matrix tabii. Tek bir yıl için ne çok büyük yapım değil mi? Orgazmdan orgazma, salondan salona geçişle erişebilmek nasibi. Sinemaseverlerin asrı saadeti. Bir daha yaşanır mı bilmiyorum. Hani derler ya, böyle lider yüz yılda bir gelir, diye. O hesap.

Çekim Değişse de Bu Kan Yine O Kandır

Matrix ilk filmle çıtayı arşa çıkardı. Bunu üçlemeyi en az bir kez izleyen herkes söyler. Thomas Anderson’un acınası hayatı size geçer. Bu kıymetlidir. Hikâyenin ve karakterin size geçmesinden bahsediyorum. Bunun alternatifi yok. Yazdığın hikâyeyi tüketene geçiremiyorsan vergi topla ya da çimlerini biç. Zihnimi işgal etme. Örnekler üzerinden gidelim:

Kimse Hobbit’teki cüceleri hatırlamıyor. Ama Legolas’ı herkes tanıyor. Misal ben William Turner yerine Legolas diyordum ona Karayip Korsanları’nı izlerken. Niye mi? Basit: Çünkü ne Turner ne de Bloom o. Katıksız kılçıksız taş gibi Legolas. Filmi izlemeyenler bile tanır onu. Legolas bizim içimizden geçti. Thorin yanımızdan. Evet, kahretsin Thorin de kim?

İnanmadığınız karakteri yüceltmeye çalışmak da biraz bundan: Aşağılık kompleksi. Üzgünüm Peter ama öyle. Thorin’e düzdüğün hikâyenin fetiş hâle getirilmesinden bahsediyorum. Uzun uzun ufka bakmasından, tiratlarından falan. Şimdi Yüzüklerin Efendisi’ndeki Aragorn’u getirelim gözümüzün önüne. Ufka uzun uzun bakmalar yok. Gereksiz tiratlar yok. Herif Kara Kapılar’a dayanıyor. Fakat yine de uzun konuşmuyor. Çünkü karakter öyle güçlü ki, karanlık bir gecede karıncanın adımlarını duymak gibi en alakasız yerde Aragorn’dan çıkan o sesi işitiyorsunuz. Aragorn’un yağlanmaya ve sıvazlanmaya ihtiyacı yoktu. Yağ sırıtır. Fazla sürülen yağ fazla sırıtır. Yağ, kurgu karakteri, kanserden hızlı öldürür.

Üçlemedeki şeyhimiz Morpheus gelsin şimdi. Onun da yağa ihtiyacı yoktu. Tek başına sizi birkaç replikle delirtebiliyordu. Ama yine Üçlemedeki Operatör Link’i gözümüzün önüne getirelim ve ev yapımı bomba yapan sevgilisini. Gözümüze gözümüze sokuluyor tutku dolu aşkları ve batıl inançları. Tamam da, bana ne? Link dünyayı kurtarmadı, hikâyeyi de sırtlamadı. Niye pişirip pişirip önüme koyuyorsun. Çünkü tıkandın. Üzgünüm Wachowskiler fakat ilk filmden sonra tıkandınız. Reloaded ve Revolutions’ta  ben o telaşınızı gördüm. AA alamadınız sınavdan yani. Ben sizi sınıfta bırakmadım sadece.

Uzun lafın kısası şu: Yazarlar, yönetmenler, senaristler yarattıkları karakterlere iman etmeli. Öyle yalandan değil. Dokunabilecekleri kadar yakınlarında hissetmeli onları. Ve hikâyenin hiçbir karakter için donmadığı bilinciyle hareket etmeli. Zaman akıyor yani. Kimse durduramıyor.

Bir Kısa Jump Daha

Yüzüklerin Efendisi’ndeki Gimli’nin karakter gelişimini düşünelim. Çok basit iki cümle karakterin geliştiğine ikna ediyor bizi. Elf düşmanı Gimli son filmde bir dostla öleceğini ima ediyor. Bu kadar işte. Tatmin olursunuz veya olmazsınız ama karakter yaşıyor ve değişiyor. Bu değişim bir anda yaşanmıyor tabii. Üç filmde de tuğlası örülüyor, yukarıda bahsettiğim “ima” ile son çivi de çakılıyor.

Üçlemenin Asr Suresi: “Wake Up” ve “Get Up”

Bu replikler benim için üçlemenin özeti. Asr suresine Kur’an’ın özeti denir. “Wake up” ve “Get up” da benim için öyle. Trinity kendine, Trinity Neo’ya, Neo Morph’e sürekli get up get up get up, diyor. Dinlenmek yok, uyumak yok, ısınmak yok, şöyle güzel bir pazar kahvaltısı yok. Yok oğlu yok. Allah’ın belası lağımlarda sentinellerden kaçmakla geçiyor günleri. Yayın seviyesine çıktıklarında da Matrix’e bağlanıyorlar. Arada bir de Zion’a gidiyorlar, gemilerine yükleme yapmak için. Demir sedyelerde yatıyor, sökük kazaklar giyiyor, tatsız şeyler yiyorlar. Haz tamamen hayatlarından çıkmış gibi. Tek bir hazzı deneyimliyorlar, onu da uçlarına kadar: Savaşmayı. Tüm sermaye de savaşa ayrılmış vaziyette. Savaş bir gerçeklik değil Zion için. Savaşın kendisi Zion. Nitekim Kaptan Niobe, son filmde “Zion, savaşta kaldı” diyerek söylediğime yakın bir tespit yapmış oluyor.

İlk Kez Shockvoice’ten Duyduğum Bir Deli-Akıllı Teori: Zion da simülasyondur.

Teoriye göre Zion savaşmaya meyilli -az sayıda- ruh hastasının kendisini gerçek dünyada zannetmeleri için oluşturulmuş bir alt simülasyon. Evet, çok acımasız bu teori. Fakat duyduğumdan beri olmasını istediğim de bu. Neo’nun gerçek dünyada sentinelleri durdurabilmesi, Smith’in gerçek dünyadaki bir bedene(Bane) girebilmesi bu teoriyi güçlendiren şeyler. Fakat Resurrections bunlar hiç konuşulmamış gibi yanından geçiyor. Sanırım kafamı attıran da bu oldu.

Resurrections, bunca teoriyi boşuna yarattınız, diyor âdeta. Zion gerçekti. Sandıklarınızı sanmakta yanıldınız. Kurabiyeler, şekerler, alt simülasyonlar falan “temelsiz” uydurmalardı. Lana’nın buna hakkı var mıydı bilmiyorum ama ben kendi adıma bu sorular hiç sorulmamış gibi davranmalarını hazmedemedim.

İlanı Aşktan Önceki Son Çıkış

Son filmi üç defa sinemada izlemek yetmemiş olsa da Lana’nın bu filmle tüm sektöre soft bir tepki koyduğunu da söylemek lazım. Neo’ya “Matrix’le bazı çocukları eğlendirdik” dedirten Lana, tüm filmi bir Matrix oyunu üzerinden kurguluyor. Belki de söylediği şu: “Matrix gözünüzün önündeki en şeffaf perdedir. Gize ve kötülüğe de ihtiyaç duymaz bunun için. Eğlenceli bir oyunla kendini saklamayı başarabilir.” Hani klişedir, bir şeyin bulunmasını istemiyorsanız onu göz önünde bir yere koyun, diye. Lana da öyle yapıyor. Filmin yarısına kadar belki yüz kez Matrix kelimesini duyuyoruz Matrix’e hapsolmuş insanlar tarafından. Neo’ya geçmişte yaptıkları ekrandan izletiliyor. Kırmızı ve mavi hap geyiği yapılıyor. Genç Morph, atasıyla dalga geçiyor. Bizi büyüleyen şeyin öyle çok da matah bir şey olmadığını mı söylüyor Lana. Büyülenmemiz gereken şeyin hiçbir şeyden büyülenmememiz olduğunu mu söylüyor. Kızgın değilim. Çok daha kötü bir film de çekmiş olsa tek bir soruya cevap versin isterdim Lana, buna hakkım olduğunu düşünüyordum: “Zion gerçek mi?” Bunun yerine Zion’u yıktı ve bir tapınağa dönüştürdü. Buna hakkı yoktu. Sadece buna, bu soruyu sorulmamış gibi yapamazdı.

Bir Nankör Sektör: Gat Dem İt İmdb Çeteleri

5.7 puanla oldukça aşağılarda kaldı Resurrections. Tek bir Oscar, yandan, kıyıdan veya öteden alamadı. Ben zaten şampiyon olamayan takımları sevdim edebiyatına girmek istemiyorum ama -bu arada sevdim- bu puanı, İsrail bayrağına benzetiyorum. Benim için Kasımpaşa yani. Hiç takmıyorum. Biraz üzülüyorum tabii. Örümcek dokuzlara çıkmış, Batman bir milyara yakın hasılat yapmış, sultanımız 6 puan bile alamamış.

Tarihin Sonuna Dek Matrix

Oscar’la yaşamadık ki gişede çakılmakla ölelim. Bire de layık görseniz bizim gönlümüzde engin bir tahtın sahibi Matrix. Cüneyt Arkın’ın dediği gibi, “tankla gelin, topla gelin, ağır sanayi hamlesiyle gelin” yine sevmeye devam edeceğiz.

 

 

TARIK TEKOĞUL

Şüheda
EDİTÖR