“ben kimseyi yarı yolda bırakmadım Mustafa!”
Geçen gece –geçendediğimebakmayınbelkibirkaçayolmuştur- saat üç buçuğu biraz geçerken duydum o sesi. Bunu söylemeden önce ağız dolusu küfür etti sokağa. Evet sokağa. Kim bilir kimi getirmemişti sokak. Ya da kim bilir kimleri alıp götürmüştü. Bence sonuna kadar haklıydı. Zil zurna sarhoştu. Saat gecenin bilmem kaçıydı ve abi ağız dolusu küfür ediyordu her şeye. Gece en çok o abinin hakkıydı. Ben pencereden baktım sadece. Balkona bile çıkamadım. Abinin yüzüne bakmaya hakkım yoktu zirâ. Balkona bile çıkamamıştım. Ben balkona çıkamadıkça abi ruhumu ezmeye devam ediyordu. Sokağın ortasına oturdu. Evet ortasına. Bağırmaya devam etti ama küfretmeyi bıraktı. Ağlamaya başladı. Yola sarıldı. Sonradan adının Mustafa olduğunu öğreneceğimiz, “malum şahıs” girdi sahneye. Abiyi yoldan çıkarmaya gelmişti belli. Kıvrıldığı yerden ayırmaya çalıştı önce. Baktı ki gücü yetmiyor. Nasıl yetsin tabii? Abi haklı. Abi küfür ediyor. Abi sarhoş. Abinin derdi var. En çok o hak ediyor geceye sarılmayı. Ben pencereden bakıyorum. “Mustafa” abiyi yoldan ayırmaya çalışıyor. Ben balkona çıkamıyorum. “Mustafa” “abi” diyor. “gel etme, gidelim.” Ben balkona çıkamıyorum. Mustafa’ya karşı çıkamıyorum. “Bırak ağlasın ulan!” diyemiyorum. Çünkü söylemiş miydim? Gece en çok o abinin hakkı.
Mustafa, abiyi kaldıramasa da doğrultabildi sonra. Sonra işte bizim mahallenin adını bile bilmediğim güzel abisi o andan sonra bıraktı sokağa, her gece pencereden bakışımda içimden trenler kaldıran o cümleyi; “ben kimseyi yarı yolda bırakmadım Mustafa!”
Ben pencereden bakıyordum, yere yığıldım. Zaten abi yerdeyken ayakta durmaya hakkım yoktu. Balkona çıkamıyordum. Kalkıp abiye bir dal sigara uzatamıyordum. Mustafa’nın yakasına yapışamıyordum. Kelimenin tam mânâsıyla yakasına yapışmak istedim. Sonra bir küfür de ben etmek istedim. Mustafa’ya elbet. Çok kızdım. Orada o vardı. Abinin yanındaydı. Ama düştüğü yerden kaldırmaya çalışıyordu onu. Gerçi düşmemişti de abi zaten. Yola sarılmak istemişti. Çünkü yol kim bilir kimleri almıştı ondan. Sonra canım abim devam etti anlatmaya. “kimsem yok benim Mustafa!” dedi. “benim kimsem olmadı hiçbir zaman. Anam, babam, abim olmadı. Kardeşim var sandım. Kardeşim yokmuş Mustafa! Herkes beni yarı yolda bıraktı Mustafa. Ama ben…” işte o an Mustafa yine yaptı Mustafalığını. Sözünü kesti. Abiyi dinlemediği belliydi. Anlattıklarına saygı duymadığı belliydi. Gitmek konusunda ısrar ediyordu. Ama abi bu, gider mi hiç Mustafa’yla?
Sonra vazgeçti Mustafa. Ben yere yığılmıştım ama anladım. Dizlerim titriyordu. Kalkıp abiye bir battaniye götürememenin altında bir miktar ezilmiştim. Zaten sigara da uzatamamıştım. Sonra Mustafa gitti. Ben kalktım. Abi bağırdı birkaç kere “Mustafa!” diye. Mustafa dönmedi. Bir umut dedi sanırım son kez: “Ben kimseyi yarı yolda bırakmadım Mustafa!”
Mustafa gitmişti. Yol yine abiden bir şeyler almaya devam ediyordu. Uzun uzun baktı arkasından. Sonra kalan son gücüyle “eyvallah ulan, eyvallah!” dedi. Kalktı gitti. Abi de yoldan vazgeçmişti, belliydi. Hâlbuki az daha gitse, birkaç sokak daha geçse ki zaten bu şehrin binaları en fazla üç katlıdır, gökyüzü çok güzel görünür bu şehirde, o üç katlı binaları da geçse mesela, dağlar çıkacaktı karşısına. Ama ben bir dal sigara uzatamadım. Ama ben “hadi abi, şurayı da geçsen tamam” diyemedim. Ve ben balkona bile çıkamadım.
Mustafa mı? O dönmedi. Arkasına bile bakmadı. Zaten konumuz Mustafa değil. Peki, konumuz ne? İlla bir konumuz olması gerekli. Akşam namazından önce evde olmamız gerekli. Geceleri bağıra bağıra küfür etmememiz gerekli. Zaten erkekler ağlamaz biliyorsunuz. Ama ben kadın olduğum için sizden bir miktar daha şanslıyım beyler.
Ne şans ama.
Abiye sigara uzatmayı geç, kendim bile yakamadım bu elim olayın ardından. Çünkü balkona çıkmaya yüzüm yoktu. Onun yerine Sezen Aksu açmayı denedim. Çünkü bir ciğer yanacaksa eğer, tek çare sigara değildir. Hatta ben bu yazıyı yazarken de arkada milyon defa çaldı aynı şarkı. “geceler mi uzadı, bu karanlık ne”
Bir şeyler yapmalıydım, bir şeyler yazmalıydım. Yazacaksam da önce abiyi yazmalıydım. Gece en çok abinin hakkıydı. Sezen Aksu en çok abinin hakkıydı. Bâri bir hikâyesi olmalıydı abinin. Herkes bilmeliydi abiyi. Tüm yurtta her gece aynı saatte Sezen Aksu dinleyerek anmalıydık. Analım ulan! En çok bu güzel abiyi analım! Analım anmasına ama adını bile bilmiyoruz ki abinin. Mustafa’nın adını biliyoruz bir tek. Ben zaten balkona bile çıkamadım. Benim konuşmaya hiç hakkım yok ama yine de bir şeyler söylemek istiyorum:
Herkesin böyle gecelerde yanında olmasını istediği kişiler vardır ama onlar yerine yanımızda hep Mustafalar vardır.
Herkes bir parça Mustafa’dır güzel abim. Mustafa’ya kızma. Ve yollar. Yollar bizden hep bir şeyler götürür zaten. Sen yollara bakma. Bak bu şehirden gökyüzü çok güzel görünür. Şu birkaç apartmanı geçip sola döndün mü tamam. Dağlar çıkacak karşına. Çünkü dağlar güzel abim, herkesin yarasını içinde taşır da hiç yıkılmaz. En güzel derdi dağlar dinle. Mustafalar hiçbir şeyden anlamazlar. Mustafalar gitmek için, yollar Mustafaları götürmek için varlardır. Sen dağları bul.
Ve eyvallah güzel abim. Güzel kabullenişti.
ŞÜHEDA İRTEGÜN