. k e r e s t e

d e r g i

Öykü

Yanlış Adım

ÖZNUR UNAT - 13 MAYIS 2022

Sağa doğru bakmam gerekiyordu. Önce sağa. Önce sağa baksaydım
bunların hiçbiri olmayacaktı. Şimdi ben de sizin gibi Central Pub’da bulaşık
suyu tadında bir kahve içecek ya da üçüncüden sonra dünyada ne olduğu
umurumda olmadan biramı yudumlayacaktım. Ama olmadı.
Önce güçlü bir fren sesi duydum. Aslında beni kendime getiren bu sesti.
Ama artık sağa bakmak için çok geç kalmıştım. Film şeridi falan akmadı
gözümün önünden. Aslında, yanımda, başımın tam yanında hızla biriken
kan olmasa, tren istasyonunun yanındaki kavşakta, yoldan geçen insanların
ayakları dibinde, ışıkta bekleyen arabaların egzoz dumanları arasında hiçbir
acı hissetmeden öylece yatıyordum. Ucuz marihuanalardan iki nefes çeken
herkes bunu yapabilir. Yani sigarasından sonuncu nefesi akciğerine kadar
derin çekerse, tam o noktada kaldırımın üstüne boylu boyunca uzanabilir.
Ama hayatım boyunca hiç uyuşturucu kullanmadım. O gün, o otobüs
kafatasımı parçaladığında, hayatımda ilk defa işlek bir caddede boylu
boyunca yatıyordum.
O an Harry’yi düşündüm. Sally’nin barının tam kapı girişinde takılan Harry.
Uyku tulumunu şöyle pat pat kabartıp, yosuna dönüşmüş saçlarının yastık
görevi gördüğü kafasını nasıl da gömerdi sokak kokulu yatağına. Önündeki
karton kutunun içinde genelde üç beş peni olurdu. Yolda görsen eğilip
almayacağın kadar değersiz üç beş demir para. Bazen düşünürdüm acaba
o uyku tulumunun bir yerinde servet saklıyor olabilir mi? Onu gizli bir yerde
koca bir servet biriktirmiş ama aykırı hayat felsefesi yüzünden sokaklarda
yatan bir adam olarak hayal ederdim. Bu yüzden yanından geçtiğim her an
acımak dışında ne kadar duygu varsa onu hissederdim. En çok da nefret
galiba. Bu kadar rahat ve gamsız olması sinirimi bozardı. Akşamları bizler
evlerimize çekildiğimizde, kalın bir parça bifteği şatosunda kızartıp, yanında
en az on yıllık bir şarabı açtığını ve biz dünyalı zavallılara acı acı güldüğünü
hayal ederdim.
O gün ilk defa onunla aynı düzlemde buluştuk. Harry’nin her zaman yattığı,
hatta evi yerine koyduğu Hill Street caddesinin istasyonla kesiştiği kavşakta,
Sally’nin barının tam yanındaki trafik ışıklarının altında yatıyordum. Kafamın
üstünde uçan martıları saymazsak yardımıma ilk koşan Sally’di. Barın en
seksi barmeni. Son biramı sipariş ederken beyaz önlüğün küçük
penceresinden taşan dolgun, pembe memelerini izlerdim. Her gün aynı
saatte aynı iki üç cümle geçerdi aramızda. “Heyy! Aynısından mı?” Üç aydır
her akşam aynı saatte, aynı birayı içiyordum. Asahi beer! İki tane arka
arkaya. Buraya bira içip yazamadığım roman yüzünden dağıttığım kafamı

iyi yapmak için mi geliyordum yoksa Sally’nin gömleğinin ağzından, sanki
bir yanardağ volkanı gibi kırmızı pembe taşan memelerini görmek için mi
bilmiyorum. Sarı saçlarının diplerinden her zaman beyazları görünürdü.
Damarları uzaktan belli olan kırmızı bacaklarını diz kapaklarından büker,
kalçasını geriye doğru uzatarak sorardı; “Heyy aynısından mı?” Sadece bir
kere dilimin ucuna kadar geldi. Cesaretimi topladım, “İşin bitince bir kahve
içelim mi?” dedim. Memelerini bar tezgâhına dayadı ve “İşimin bitmesini
bekleyecek kadar vaktin var mı?” dedi. Afili bir cümle kurmak istedim. “Seni
beklerken dünya duruyor zaten Sally.” “Ayaklarım yerden kesiliyor.” “Ben
zaten bütün ömrüm boyunca seni bekledim…” Onun yerine salakça bir
yarım cümle. “Dokuzda Portekiz’in maçı var odada olmak zorundayım.”
Elimdeki sigarayı küllüğe bastırıp bahşiş kutusuna beş pound bırakıp
çıkmıştım pub’dan.
O hafta yayıncımdan gelen 50 poundu harcıyordum. Yazmaya çalıştığım ve
sayfaları çöp kutusunda biriken romana avans olarak vermişti. İlk iş,
kaldığım odanın kira borcunu yatırıp rahatlamıştım. Sally’nin barında içki
içecek param da vardı. Gerisi çok umurumda değildi. Bunun son fırsatım
olduğunu nereden bilecektim ki.
Sol ayak parmak ucumdan başlayan bir uyuşukluk diz kapağıma kadar
ilerledi. Kalabalığın içinde bana doğru eğilen Sally’nin kokusunu aldım. Bu
kokuyu biliyorum. Bir poundcunun rafında kokladığım ucuz ama temiz bir
koku. Çoğu akşam odama dönerken o markete uğrar, raflarda duran test
numunelerini sağ elimin bilek içine sıkardım. Ve sonra evin kapısını açar
açmaz üstümü değiştirmeden ilk işim bileğimi yastığa sürmek olurdu. Gece
kafamı o yastığa gömdüğünde “Sally,” derdim. “Hey Sally, bütün ömrüm
boyunca yanında olmak istiyorum. Evlenelim. Hadi evlen benimle!”
Cevabını beklerken uyurdum.
Şimdi başıma eğilmiş, yüzü şaşkın, korkuyor. Üzülüyor da. Başımın
yanında biriken kan bir yolunu bulmuş, yağmur oluğuna doğru akıyor. Ah
Sally! Elimi tutsan keşke. Bir martı sesi duydum. Ve yanımda Harry. Onun
gözlerinde bile bir telaş. Sally, Harry ve martılar aniden bulanıklaştı.
Gözlerimi yavaşça kapattım. O çok iyi tanıdığım koku şimdi burnumun
ucunda. Ucuz ve temiz bir koku. Kokuyla birlikte sıcak ve yumuşak bir
dokunuş hissettim elimin üzerinde. Gevşedim. Yastığımda yatarcasına
rahat, başımı kokudan yana, kaldırıma bıraktım. O soruyu sordum. Nefesimi
tutmuş bekliyorum… Ne dediğini duymam lazım. Evet mi Sally? Evet mi?
23 Nisan 2022, Londra

ÖZNUR UNAT

Şüheda
EDİTÖR