. k e r e s t e

d e r g i

Kitapsız Yazar

Kitapsız Yazarlar (5): Olvido Ayşe Akan

12 EKİM 2022

Öykünü oluşturan temel taşlar mı desem, çimentonun çeşidi mi desem bilemedim. O yüzden direkt soruyorum. Hayatında ne eksik olsaydı öykü yazmazdın veya ne olsaydı öykü yazmazdın?

Çocukluğumdan beri uyku problemlerim var. Uyanınca tekrar uykuya dalmak benim için çok zor. Sabah namazına uyandıktan sonra tekrar uyuyamıyordum ve o sessiz vakti yazı yazarak geçiriyordum. Bu bir süre sonra alışkanlığa dönüştü. Artık namaza kalkmasam da o saatlerde uyanık oluyorum. Hala öykülerimin çoğu o zaman diliminde yazılıyor. Yani uyandıktan sonra tekrar kolayca uykuya geçebilseydim yazamazdım sanırım.

Beni yazmaya iten bir diğer sebep de hiç geçmeyen mahcubiyet hissim. Küçük yaşlardan beri her yerde yaşadığım adapte olamama ve dışlanma hissi. Aslında kimsenin dışladığı yoktu güzel bir hayatım oldu ama benim içimdeki o mahcubiyet hep sürdü. Bu his olmasaydı da yazma isteği duymazdım galiba.

 

Dergilere öykü gönderdiğin o sancılı süreçten bahsedelim biraz. Bu formata ilham olan o süreç çünkü. İlk reddinde ve ilk kabulünde neler hissettin? Aklından hiç reddedildiğin yerleri bombalamak geçti mi? Mail açarken bir totem geliştirdin mi yoksa dolabın kapağını açmak kadar doğal mı artık senin için?

Hiçbir zaman herhangi bir dergi için çok fazla tutkum olmadı. Tabii ki piyasadaki büyük dergilere gönderdim ve çıkmasını istedim ama bu ben de çok büyük bir arzuya dönüşmedi hiç. İlk reddimi yani cevapsız bırakılışımı Hece Dergisi'nden yedim. Orada bir egom sarsıldı. Sonra Post Öykü için Aykut Ertuğrul'a gönderdim. O da biraz düzeltme verdi, aynı şekilde Dergah için Ali Ayçil'e gönderdim yine düzeltme geldi. Düzeltme gelince tekrar düzeltip yollamadım. Çünkü ben öyküleri tek oturuşta yazıyorum ve kapatıyorum. Tekrar dönüp baktığımda o öyküyle ilgili hiçbir söyleyecek sözüm olmuyor. Yapsam da çok mekanik duruyor. İlk hali her zaman daha güzel geliyor bana. Keşke yapabilsem ama düzeltmeyi beceremiyorum.

 

Diyelim ki kusursuz bir öykü evreni var, o evrende belli başlı öyküler var ama sayısı çok. En büyük ödülü ise şu, yazdığın öykünün kusursuz olduğunu tüm varlığınla, hücrelerinle bilmek. O kusursuz öykü için neleri feda ederdin?

 Kusursuz hiçbir şey için hiçbir şeyi feda etmezdim. Ben kusur seven bir insanım. Kusursuz hiç kimse ve hiçbir şey olmaz. Kusursuzluk iddiası olan kişilerden de hep uzak dururum. Öykülerim de benim gibi kusurludur ve öyle olmalı da. İlahi metin değiller kusurlu bir insan elinden çıkan kusurlu metinler o yüzden okunmalı.

 

Kurmaca taşıtını ne ile dolduruyorsun? Yakıt olarak ne kullanıyorsun? Filmler, kitaplar, insanlar, tarih, herhangi bir şey... Yakıt ikmali yapman gerektiğinde uçağı nereye indiriyorsun yani?

Öncelikle iyi bir okur, sağlam bir izleyiciyim. Müzik zevkim de gelişmiştir. Bunların katkısı bana elbette bir şekilde oluyodur ama öykü yazarken bunlardan beslendiğimi düşünmüyorum. Okudunuz kitaplardaki cümleleri ezberlemek, filmleri yönetmenleriyle söylemek falan bana çok yapay geliyor. Okuduğum, izlediğim her şey, dinlediğim müzik ve gördüğüm tüm güzellikler gününe katılıyor ve benden yeni bir formda çıkıyorlar artık onlar Ayşe'nin cümleleri, Ayşe'nin tavırları davranışları oluyor. Açıkçası böyle de olması gerekir. Yani hızlı hızlı akıcı bir dille bir kaç yazar ismi ve cümlesi sıralayan insanlar beni çok etkilemiyor. Onlar gibi olamam. Beslendigim şey olarak da tek başına kitaplar ya da filmler diyemem. Elbette vardır etkileri. Benim asıl etkilendim diyebileceğim şey, yaşlı insanlar. Onların anlattıkları ve inandıkları garip meseleler. Özellikle Anadolu'da çok fazla değişik inanış var. Bunları keşfetmek ve öykülerimde maya olarak kullanmak bana büyük zevk veriyor. Öykümün içinde garip ama yaşanmış ya da gerçekten birileri tarafından yaşanıldığına inanılmış olaylar geçmesi çok önem verdiğim bir şey. Boş dümdüz anıları kelime şakalarıyla anlatan metinleri öykü diye yazmayı da okumayı da sevmiyorum.

 

Karakterlerin kafanda mı beliriyor önce, yoksa yaşayanlardan mı ilham alıyorsun? Ya da rüyana mı giriyorlar? Bunu bir soruyla daha birleştireyim. Sahici bir karakter yaratmak için nelere dikkat etmek gerekiyor sence? İşin püf noktası ne?

Genelde gerçek kişilerden ve yaşadıklarımdan ilham alarak yazıyorum. Rüyalarımı da öykülerimde çok kullanıyorum. "Kedili Bir Paylaşım" adlı öyküm benim rüyamdı mesela.

Öykülerde kahramanın sahici olması gerekmediğini düşünüyorum. Hatta sahici olmasa daha güzel olur fakat öykü içinde bir kahramanın tutarlı olması gerektiğini düşünüyorum. Yani bir kahraman öykünün matematiğine uygun davranmalı ve yaptığı işi kendisine açıklayabilmeli diye düşünüyorum.

 

Öykülerinin çoğu bildiğim kadarıyla dijital platformlarda yayımlandı. Bunun hakkında ne düşünüyorsun? Dijtale geçiş senin için de kaçınılmaz mı?

Dijitalin kolay yayınlanmak ve paylaşılmak yani ulaşılabilirlik açısından çok pozitif etkisi var. Fakat bunun şöyle kötü bir etkisi var. Çok fazla seçenek oluyor ve bu seçenekler içinde doğru eseri çıkarıp bulmak zorlaşıyor. Bazen kötü şeylere de vakit harcama durumunda kalıyoruz. Matbuudaki eserler her zaman ağır ve daha fazla incelenerek önümüze geliyor gibi.

 

Yazdığın tüm karakterlerin tek bir odaya toplandığını hayal edelim. O odada kim daha baskın olur, kim üzülerek odayı ilk terk eder? Kim tiranlığını ilan eder, kim acıkıp yemek söyler?

Yazdığım kahramanların hepsi benim gibi mahcup kişiler. Bu nedenle kimsenin tiran olmak isteyeceğini düşünmüyorum.

Açılacak kişi "Pikacu" öykümdeki akademisyen İsmail olur bence.

Ağlayıp ortamı terk eden de "Çerçi Poşa'nın Boncukları" öyküsündeki  çömlekçi abla olur.

 

Son dönemde çıkan öykü kitapları hakkında ne düşünüyorsun? Kendine yakın hissettiğin genç bir öykücü var mı? Ve varsa sana ilham olan yazarları tanımak isteriz.

CEVAPLAMAK İSTEMİYORUM

 

Hangi öykücüyle dövüşmek, hangisiyle pazara çıkmak ve hangisiyle dünyayı kurtarmak isterdin?

Dünyayı kurtarmak istediğim yazarı belirtmek istiyorum sadece :) Zeynep Arkan. Zeynep Arkan'la bizim sırt sırta verip de kurtarmayacağımız dünya yok diye düşünüyorum.

Şüheda
EDİTÖR