İnsan kaygısız bir hayatın ihtiyacını duyumsar. Yaşarken akan giden bir hayatı sürekli tahayyül eder, tasavvur eder, takdir eder. Yaşanması gereken hayatın, böyle olursa hayat olacağını düşünür. Düşünür; düşünürken bir şeyler ona, o bir şeylere temas eder. Hayat temaslardan müteşekkildir. Bu hayatın içindeki temasların neticesinde, bazı şeylerin kabulü bazı şeylerin ise reddi yapılmaktadır. Benimsedikleri ise o andan itibaren ve sonrasında olan-biten her şeye karşı onunla olacaktır.
Bu benimsemelerden birisi ise düşünerek edindiği, kurduğu veya işlenmiş-verili olarak bulduğu “düşünme tarzı” olarak kendini göstermektedir. Bu bahsettiğimiz benimsenen şeyin kavramsal karşılığı paradigma olarak sözlüklerde yer almaktadır. Bir kavram üzerinde konuşurken eğer o kavram tahrife uğratılıyorsa, orada düşünme zehirlenmesi kaçınılmaz olacaktır. Bunun için yazıda ele alacaklarımızın sıhhati adına kavramlara eğilmemiz gerekir. Merhum Cevizci, “Büyük Felsefe Sözlüğü” eserinde paradigma için; “bir şeye bakış tarzı, yargılama ölçütü sağlayan şey” anlamını vermiştir. Bu anlamdan hareketle, paradigmasıyla insanın artık düşünce halinde daimî bir noktayı kendine tesis ettiğini ve “oradan” düşüncesine konu olan şeyleri düşüneceğini anlamaktayız. Düşünmelerine dair bir çerçevelendirme, düşüneceklerine bir numune ve bir dizge edinir. İnsanın bu-ara-da paradigma kuran/edinen bir hayvan olduğundan söz edebiliriz.
Hal böyleyken bir paradigmaya sahip olmanın önemli olduğundan söz edilebilir ancak bu önemin ne olduğu üzerinde durulması çok ehemmiyet isteyen bir konu gibi gözükmektedir. Paradigma söz konusu olduğunda eğer bir inşa etme durumu varsa elbette bu inşa kişinin kendi emeği haline gelecektir. Bu kurduğu/edindiği paradigması ile ilişkisi gittikçe sıcaklaşırsa artık kendisiyle paradigması arasında bir bağ oluşur. Paradigması kendisi için arter damar olmaktan farksız bir hale gelir. Paradigmasını sımsıkı sarar, kollar, korur ve gözetir. Paradigmasını tuzlu suya koyar, paradigması kokmasın ister. Kişi, paradigmasını yenilemek ya da terk etmek gibi bir hali kolay kolay istemeyecektir. Bir de sunulan paradigmalara dahil olma, onları sahiplenme durumu vardır kişi için. Bu sunulan paradigmalar ve mutlaklaştırılmış egemen paradigmalar, kişiye daima çekim etkisinde bulunabilir. Mevcut egemen paradigmalara kişinin uyumlu olması ve ona eklenmiş bir hal alması durumuna sözlüklerde -bugün adına çokça aşina olunan, sakız kavramlardan olan- konformizmin karşılık geldiğini görmekteyiz. Tekrar eğer Cevizci’nin “Büyük Felsefe Sözlüğü“ne bakacak olursak, konformizm için; “İlke olarak ya da uygulamada, çevresinde kabul görmüş veya egemen durumda olan davranış modellerine, düşünce tarzlarına uyan kimsenin hareket tarzı.” şeklinde anlam verildiği görülmektedir. Bu ifadedeki “kabul görmüş veya egemen olan düşünce tarzları” noktasının paradigmaya tekabül ettiğini söylersek hata etmiş olmayız diye düşünüyorum.
Kişinin bu uyumlu olma halini gerçekleştireceği paradigma; onu şeylere ilişkin fikirlerinde, düşüncelerinde verili/hazır bir durumda bulunduracağı için, bu hal içerisinde olmanın kişiyi kaygıdan uzaklaştırıcağı söylenebilir. Konformizm ve paradigma ilişkisinde tam bu noktada “konfor” kavramına uğranılabilir. Konfor kavramı için TDK Sözlüğü; “rahatlık hali” anlamı vermiştir. Nişanyan sözlüğünde ise, çok güzel bir noktaya temas ettiğini düşündüğüm bir karşılık olarak “teselli” ifadesini görürüz. Mevcut egemen paradigmalara kişinin uyumlu olma eyleminde(konformizm) bulunarak edindiği konum, olan-biten her şeye karşı kendisine sığınak ve korunak (konfor) oluşturacaktır.
Kendisinin dışında tahakkuk eden her ne varsa, kişi onlara bu paradigmasının buyruğu ile yaklaşacak, bakacak, yargıda bulunacaktır. Bu durumda ise paradigmasına göre konumlanışıyla kişinin kendisinde bir teselli hali meydana gelecektir. Tam bu noktada paradigmaların teselli vericiliği söz konusudur. Kişi, bir paradigmaya uyumlu olma (konformizm) sonucu edineceği teselli haliyle(konfor) kendisinde tahakkuk eden şeyler zelzele dahi olsa, bu zelzelelerin tüm sillelerine karşı gak-gık demeden mesut ve bahtiyar olarak, bildiğim bildik düşünmeye, o bakış açısıyla (paradigma) huzurlu bir şekilde yaşamaya devam edebilecek ve bu şekilde yaşayıp gidebilecektir.
FURKAN SOYLU