. k e r e s t e

d e r g i

Deneme

Annelik ve Tanrısallık İlişkisi Üzerine

SAYE DAYLAN - 17 TEMMUZ 2021

Anne ile tanrı arasında dolaylı bir benzerlik vardır. Bu benzerliğin püf noktası annelik duygusu ile tanrıya atfedilen tanrısallık arasındaki ilişkidir. Tanrının en önemli niteleyicisi ‘yoktan var edendir’. Zira tanrıdan başka hiç kimse yoktan var edemez. ‘Hiç kimse’ ifadesi ile tanrıya bir kişilik atfedilir. Dil bilgisinde kişi zamiri olan hiç kimse, insanı nitelemek için kullanılır. Kişi zamirlerinin yanı sıra hayvanlar ve nesneler için kullanılan işaret sıfatları vardır. Bütün diller bu şekilde oluşmuştur ve yine bütün dillerde tanrıyı ifade etmek için ayrı bir kavram yoktur. Çünkü insanın üretimi olan dil yine insanın sınırı kadardır, onu aşan bir varlığı niteleyecek sözcükleri olmamasını mazur görmek gerekir.

İnsan aklının sınırlarını aşan bir varlık ile annelik arasındaki ilişki “yoktan var etmek” niteliği ile gerçekleşir. Tanrı öyle bir güçtür ki hiçlikten varlık yaratır. Anne ise kendi bedeninden bir varlık çıkartır. Anne’nin var etme ediminin tanrı aracılığı ile gerçekleştiği iddia edilse de bu durum Anne’nin, var etmekten gelen yücelik hissini hissetmesine engel değildir. Yücelik hissi var edilenin, Anne olmadan temel ihtiyaçlarını karşılayamamasından ileri gelir. Var edilen gözlerini dünyaya ilk açtığında, Anne’yle aynı bedeni paylaştığı algısına kapılır. Acıktığında, acı çektiğinde kendisine görünen Anne; tanrısal bir güçmüşçesine var ettiğinin açlığını giderir, acısını dindirir. Bu nedenle var edilen, Anne’yi kendisine bağlı bir güç gibi görür. 

Tanrı ve insan ilişkisine de bakıldığı zaman insan tanrıya kendisini var ettiği için minnettarlık duyar. Sadece var edildiği için bile şükreder. Tanrı’nın zamandan ve mekândan münezzeh olması hasebiyle insan tanrıyı her zaman yanında hisseder. Korktuğunda, acı çektiğinde, üzüldüğünde kendisini var eden varlığa güven duygusu ile kendisini teslim eder. Tanrı da Anne de güven ve şefkat duygusu ile özdeşleştirilir. Annelik ile şefkat duygusu bağdaştırılırken, anneliğe asla olumsuz bir yakıştırmayı kabul etmezken sıradan bir varlıktan bile daha korkunç olabilecek bir canlının göz göre göre tanrılaşmasına mahal verilir. Var etmek tanrının aksine iradi bir meseledir Anne için. Dolayısıyla kendi tercihiyle var ettiği canlının var olma mücadelesine yardımda bulunmak Anne’nin asli görevidir. Ne var ki Anne için var etme seçeneğini elinde bulundurma gücünü yönetmek, var ettiği üzerinde güç kurmak kadar kolay gelmemiş olmalı. Bu yüzden “Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz”, “Cennet annelerin ayaklarının altındadır” gibi sözler ile çağlar boyunca anneliğin kutsallığı üzerinden manipülasyon yapılır. Oysa ki Anne iradi bir varlık olarak başka bir varlığı dünyaya getirirken ona harcayacağı tüm emeği göze almış olmalıdır. Dolayısıyla Anne fedakârlık yapmakta değil görevini yerine getirmektedir.  

Diğer yandan var etmek kendi tercihine bağlıdır. Var etme tercihine sahip olmasının verdiği güç sebebiyle belki de anne olmak kadın olmaktan daha cazip gelmiştir hep. Tarih boyunca kadın, annelik kimliği ile varlığını sürdürmüş hatta ve hatta anne ol-a-mayan kadınlar eksik varlık olarak nitelendirilmişlerdir. Bütün bu etkenler kadını annelik gücü üzerinden kimlik kazanmaya itmiştir. Var ettiğini kendisine duygusal sömürü aracı haline getirerek tatmin sağlayan, kendisine bağımlı kıldığı varlığın kendisinden kopamayacağını bildiği için onu yokluğuyla tehdit eden, zaten yapmak zorunda olduğu görevleri fedakârlık adı altında sunarak var ettiğini kendisinin istediği gibi olmaya zorlayan annelik, gerekirse insanın kendi kendisiyle mücadele etmesini gerektiren en tehlikeli güçtür. Bu bağlamda var edene yönelik koşulsuz kabulü akıl süzgecinden geçirmek gerekir. Çünkü var edene yönelik minnettarlık aslında var edenin minnetinden kaynaklanır. Ama bunun aklın ucundan geçirilmesi dahi günahkârlık, vefasızlık olarak addedilir. Bundan daha büyük bir yaptırım vardır: Var edici tarafından terk edilmek. Bunun üstesinden gelmenin halihazırda tek bir yolu vardır. Var etme ediminin ve var edilenin, var edenin sorumluluğu altında olduğunun bilincine varmak. Böylelikle minnettarlık duygusu ortadan kalkar, özgürlüğün bir nebzesi daha gerçekleşmiş olur.

 

SAYE DAYLAN

Şüheda
EDİTÖR