oğlunu ihbar eden kadının ve
obua üfleyen ablanın gözyaşlarından geliyorum.
uzaklaştıkça çoğalan motor sesinden dolayı
her şey bir yanılsama olarak başlamıştı.
herkes birilerinin karaktersiziydi tanrım.
birilerinin yutkunamadığı oldu hep birileri.
birilerinin midesinde oturdu ve oraya
çöreklendi hep ışıltılı şehir piçleri.
beklentisiz bir yağmurla
kulağıma üfüren rüzgâr eşliğinde
ikna oldum geleceğin ancak
ancak bir rötar olabileceğine.
her şey tam da, bir ben eksikmişim gibi,
siyahsızlığın bir beyazlık
iştahsızlığın bir açlık olduğunu,
karanlığın ışıksızlıkla kaybolduğunu
ve kayboluşların bize ait işaretlerle çoğaldığını
bilmiyormuş gibi
insanlığa bir şahit aradık.
bir çölde unutulmuş su kuyusuydu merhamet
tanrım!
bir çocuk cennetteki yemekleri soruyordu.
hal böyleyken ben
ve nikotine duyarlı beynim
ve kendini sana nisbet ettiğini iddia eden kalbim
hem fail hem lafazandık.
bir bit yavrusu edasıyla kahkaha da atardık.
şimdi bir yok oluşun resmini yapabilir miyim
ah keşke keşke diyerek isteyebilir miyim
bir sansar gibi taş toprak oluşu.
bilmiyorum ve herkes seni bekliyor tanrım.
o çocuğun yemekleri ve
tutamadığım abdestlerim,
apardıklarımız kopardıklarımız,
yutkunamadıklarız ve midemizdekiler,
huzursuz beyin sendromlarımız tanrım.
herkes bir işaret bekliyor
görüyorsun!
kalbi sırtında karıncalar ve kurbanlık kuzucuklar
cezayir menekşeleri ve bilumum otlar
bitti işte bu kadar
demeni bekliyorlar.
FATİH KANPARA