. k e r e s t e

d e r g i

Öykü

Halay

HÜSEYİN KILIÇ - 13 ŞUBAT 2022

Ayrıldıklarından bu yana tek başına gidiyordu konserlere, barlara, kafelere ve kahvelere. Tek başına gülüyor, ağlıyor, bira içiyor, tek başına kusuyordu.

İşte yine bir sahne, yine bir şarkıcı, orkestra, çevresinde insanlar, ikişer ikişer, üçer üçer, beşer onar eğleniyorlar. İşte yine bir konser. O yine yalnız.

“Ardımdan bakıp da öylece kanar gözlerimde dolmuş iki damlasın” diyordu ve arabeskin ne olduğunu düşünüyordu. Sonra “Ben söyleyeceksem niye para verdim ki?” diye aklından geçirdi. Güldü. Dudakları kulaklarına doğru genişleyip tekrar yerlerini buldu. Güzel espri bulduğuna inandığı zamanlarda dudaklarının bu salınım hareketini hissedip onu takip etmekten ayrı bir keyif alır. Yine keyiflendiğini hissetti.

Sahnedeki kadın söylemeye devam ediyordu. Bir bira alayım, dedi. Ne dediğini kendisi dahil kimse duymadı. Çevresine bakındı. Mavi saçlı bir kız. Yerini tekrar bulması için yeterli olabilir ama ya o da tuvalete ya da bira almaya giderse? Evet, kırmızılı çocukla sevgilisi var bir de. Sevgilisi ne kadar küçük! Benden küçük sadece, neler yapıyordur kim bilir, diye içinden geçirdi. Onların da önündeki beş altı kişilik gruba da şöyle bir göz atıp kaşları gözleri, memeleri ezberine aldıktan sonra yerini bulabileceğine ikna oldu.

Onlarca pardonlu yorucu bir yolculuktan sonra alabildiği biranın şişesine sıkı sıkı tutunup geri geldi. Bu üçüncüydü, ilk ikisini evde içmişti. Mavi kız, kırmızılı çocuk, yetenekli bayan sevgili -yine gülümsedi- yerlerinde duruyorlardı. Solist seyircilere doğru rakı kadehini sallayınca bütün telefonlar kayda başladı. Karanlık fenerlerle aydınlanmıştı adeta.

Hangi ekrandan izlese bilemedi. Sahneye bakmadan sahnedekileri görebileceği bütün ekranlara bakmaya çalıştı.

Ne yaptımsa

Seni unutamadım

Her şeyde sen varsın

Unutamadım

Her satır için farklı bir ekrana bakarken bir yandan da kendine kızıyordu. Büyük bir yudum aldı biradan. “Yok, bana göre değil arabesk… Unutamadım ama..” Bir yudum daha.

Şişeyi şöyle bir salladı ve biranın neredeyse tamamını içtiğini fark etti. Şişenin sonunu sigarayla bitirmeye karar verdi. Yerini kontrol etti. Mavi kızla göz göze geldiler.

Unutamadııım

Bu kez üç beş pardonlu bir yolculuktan sonra kendisini kapının önünde buldu. Eskiden ne güzel durduğu yerde paket bitirirdi. Kapalı alanda sigara yasağı ona göre değildi. Medeniyet insanın içini ısıtsa da dışını üşütebiliyor, diye düşündü. Sigarasını yakarken titriyordu. İçerde içse üşümezdi ama o zaman da medeni olmazdı. Hemen dibindeki çifte takıldı gözü. Sevgilisinin ayakkabısını bağlıyordu adam. Kendi ayakkabısına baktı. Bağcıklar çözülmüştü. Onu düşündü, ayakkabılarının bağcıklarının ne durumda olduğunu.Sigara bitti. İçeri girdi. Bir bira daha aldı.

Mavi kızla yeniden göz göze geldi.

Yüzüme karşı git diyorsun ammaaa…

Önündeki ekrana takıldı gözü. Kız bir yandan şarkıya eşlik ediyor, bir yandan bira içiyor ve en öbür yandan telefonda konuşma daha doğrusu yazışma devam ediyordu. Ayşe Abank, Damla Bholdingi çok özlediğini yazarken, Cem Cyazılım Ayşe’ye neden arayı bu kadar açtıklarını soruyordu. Kendisini düşündü, kimin telefonunda nasıl kayıtlıydı acaba? Onun telefonunda kayıtlı mıydı? Biradan bir yudum daha aldı. Bu arada Ayşe Abank’ın Cem Cyazılım’a dikkat etmesi gerektiğini öğrendi. Cem biraz hani, tam da değil ama, çapkın gibi bilinirmiş. Ayrıca müdür ona programı güncelleyelim demiş o da tamam ben onu hemen update ederim demiş ama bu gece nasıl halledeceğini bilmiyormuş.

Yağız at şahlandı mı durak dinlemez.

Bira yine bitti. Ne çabuk bitiyordu meret. “O da burda olsaydı keşke. O olsaydı burda olur muyduk ki? Tuvalete gideyim,” dedi.

Çok sevgili Sezen Aksu’yla devam edelim mi? Haydi!

Dediğini yapardı. Yok, çoğu zaman yapardı. Yok yok, bazen yapardı. En azından o zaman yapmıştı. Tuvalete gitti. Kimlerin nerelerde kümelendiğini bilmenin verdiği güvenle bu kez yolunu daha hızlı buldu. Uzun uzun işedi, Sezen Aksu’nun şarkısını kaçırdığını düşünüp sebepsiz olduğunu bile bile üzüldü. İşi bittikten sonra elini yıkamak için robot gibi gitti lavaboya. Çeşmeyi aç, fışş, kapat, peçete makinesi, vızz, al peçeteyi, elini kurula, sonra yanındaki vızz, sonra o. Üç tekrar. Vızz, kurula. Kafasında vızıltılar, gitar sesi, mavi kız ve işte her neyse o dönüp duruyordu.

Çıktı tuvaletten. Dördüncü birayı sevmezdi, bilirdi beşincinin sarhoş etmeye başlayacağını. Sayılar kafasında karışmaya başlamıştı. Yine de bir bira daha aldı.

Birayı alır almaz tekrar mavi kızın yanındaydı. Bu kadar hızlı gitmesine şaşırdı. Mavi kız bu kez bakmadı ona. Korktuğu başına gelmiş, Sezen bitmiş, seyirciler alkışlamıştı. Anlamsız bir şekilde alkışlamaya devam eden adama takıldı gözü. Şak.. şak… şak… Sahnede kimse olmasa da aynısını yapacaktı. Şak… şak… şak… Diğer, yerinde alkışları unutmuştu onun yüzünden.

Şak… şak… şak… Niye ayrılmışlardı sevgilisiyle? Galiba öbür kıza biraz yakın davrandığı için. Arkadaşları da kınamıştı onu. Sonra kaç kızla birlikte olmuştu? Şak şak şak… Sonra kaç kızla birlikte olmamıştı? Arkadaşları yine kınamıştı onu. İşyerinden bazılarının arkasından konuştuğunu biliyordu. Şak şak şak…

Altıncı birayı alayım dedi. Sonra kendisini bu kadar güçlü bünyesi olduğu için tebrik etti. Şak şak şak… Güldü. “Affet diyelim mi?” dedi gitarist, “Hem Müslüm babaya bir selam çakalım.” Elini önce dudaklarına sonra havaya doğru götürdü, artist.

Eğer seni kırdıysam darıl bana

Öyle bir niyeti olmamıştı. Niye kırsındı? Saçmaydı öyle bir ayrılık.

Sen geceme gündüz oldun.

Bir şey yapmamıştı ama işte… “Ben böyle yapmazdım hayatta” diye düşündü. “Bırakmazdım onu” Sonra “Ama işte…” dedi. İnat etmişti, inanmıyorsa inanmasın diye düşünmüş inadına “Çok güzel kız değil mi?” demişti. Ve ne diyeceğini bilemeyen sevgilisi ağlayarak gitmişti.

Sabaha kalmadan affet.

Tam ayrıldık derken.

Ve konser bitti. Çıkarken öndeki grup birbirinin beline sarılı olarak hoplayarak tren gibi gidiyordu. Konser boyunca onlara baktığı için kafasında senaryolar hazırdı. Oyun yazarıydı. Bir tek kendi oyununu iyi oynayamamıştı. Halbuki sevgilisi espriye gülecek ve hayvan diyecek ve öpecekti kafasındaki senaryoda. Bir numara iki numarayı nasıl götüreceğini düşünüyordu. İki numara üç numaranın mı bir numaranın daha iyi sevgili olacağını, üç numara nasıl terfi alacağını, dört numara sabah kalkıp kalkamayacağını hesap ediyor, beş numara neden geldiğini merak ediyor ve ısrar ettiği için bir numaraya kızıyordu. Altı numara yedi numarayı düşünüyordu ama yedi numara orada değildi. Gece boyunca sağına soluna bakınmış ama görememişti. Geleceğini söylemişti iki numaraya ya da öyle anlamıştı. Belki de oradaydı diye düşünmüştü gece boyunca. Altı numaraya üzüldü.

Beşinci birası bitmişti kafası güzeldi. Zaten yaşamanın amacı güzel olmak değil miydi?

Bardan çıktı, taksiye bindi. Açtı telefonu. Gece iki buçuktu ve bir şey göreceğini düşünmüyordu. Bir canlı yayın. Arkadaşı halay çekiyor yengeyle. Düğüne gideceklerdi. Gitmişler. Tam on yedi dakika halay çektiler taksi eve gidene kadar. Biz de böyle halay çekerdik belki diye düşündü.

Eve çıktı. Önce gömleğini sonra pantolonunu çıkardı. En son çoraplarını çıkarıp baksırıyla kaldı. Telefonu aldı, bir halay havası açtı. Elinde çorapla halay çekmeye başladı. 

Dereye inmedin mi

Ben geldim görmedin mi

Hiç insaf yok mu sende

Kız beni sevmedin mi

Halaya devam ediyordu. Sesini açtı telefonun. 

Day day day durmuş

Kız fistanın yırtılmış

Kız kimlere ellettin

Yar kimlere ellettin

Tombul memelerini

Başı döndü, midesi ağzına geldi. Ne diyordu bu böyle? Banyoya seğirtti. Klozet açıktı. Kustu. Ağzını çalkaladı, tükürdü, bir daha kustu. Bir daha ağzını çalkaladı, sağına soluna bakındı. Tek başınaydı. Yatayım en iyisi dedi. Yatar yatmaz uyudu. Rüyasında hiçbir şey görmedi. 

 

HÜSEYİN KILIÇ

Şüheda
EDİTÖR