. k e r e s t e

d e r g i

İnceleme

Arzudan Masumiyet’e

SAYE DAYLAN - 01 OCAK 2022

Zeki Demirkubuz’un Masumiyet filmi birçok yönden ele alınabilmesi ve toplumun içinden olması bakımından geniş bir etki alanına sahiptir. Filmin ele alınabileceği bir yön de arzu ve tercih kavramlarının masumiyet kavramıyla olan ilişkisidir. Bu bağlamda filmin ana hatlarından kısaca bahsetmek gerekir.   Filmin başkarakteri Yusuf ilk sahnede cezaevinden tahliye edilmek üzere iken görülür. Burada göze çarpan kısım, yıllarca hapiste yaşayan Yusuf’un dışarıda nasıl yaşayabileceğini bilememesinden dolayı hapisten çıkmak istememesidir. Ancak yine de cezaevi müdürünün de dediği gibi kurallar gereği Yusuf cezasını tamamladığından hapisten çıkar ve olaylar başlar.

     Filmin detaylarına girmeden önce film izlemek ve filme bakmak farkı ayırt edilmelidir. Film izlemek tıpkı bilincin kapalı olduğu durumda rüya görmek gibidir. Rüya sırasında özne edilgen durumdadır. Sinema eseri karşısında da insan tıpkı rüyada olduğu gibi izleyici konumunda olayların akışını seyreder. Olaylara müdahale edilmez ve olaylar aklın süzgecinden geçirilmez. Bakmak ve görmek kavramlarının farkı bağlamında ifade edilecek olursa, rüyada yalnızca bakma edimi söz konusudur. Aynı şekilde sinemada da olaylara bakılarak olaylar üzerinde kontrol sağlanamaz. Rüyalar da sinema da bilinçdışının etkin olduğu durumda akışını sürdürür. Bilincin değil de bilinçdışının etkin olması sinema konusunda izleyiciyi ideolojik manipülasyonlara açık hale getirir. Psikanalizim bağlamında sinema değerlendirmeleri bu manipülasyonlara karşı savunma ve ideolojik saldırıyı ifşa etme görevi görür. McGowan “Gerçek Bakış” eserinde erken dönem Lacancı düşüncede bir takım eksiklikler olduğunu düşünür. Lacan’ın kavramlarının Foucault ve Nietzsche kavramları ile yorumlanmasının yanlış olduğunu söyler. Nietzsche güç istencinin dürtü ile ilişkisini sorgulamaz. Psikanalizde insan gücü arzulamaz, güce ulaşmayı sınırlayan engelleri arzular. Foucault ise gücü öncelik olarak ele alır ve çalışmalarında  arzunun insanın kendi yıkımına sebep olabileceğine yer vermez. Her iki örnekte de arzu güce dönüştürülmüştür. Diğer bir yandan erken dönem Lacancı düşüncede bilinçlenmek ideolojiler için mücadele etme yöntemi olarak görünür fakat McGowan bilincin ön planda olmasının bunun için yeterli olmadığını söyler. Bunun sebebi bilinç yanılsamasıdır. Bilinç düzeyindeki insan her şeye vakıf olduğu yanılsamasına kapılır. Kültürel kodlar tarafından çevrelendiğini görmez. Ancak gerçek bakış ile görebilir. Bakış, insanın simgesel alandaki kontrolünü kaybetmesine sebep olan bir boşlukla karşılaşma halidir. Bu boşluk öznenin dengesini kaybetmesine sebep olur. Şimdiye kadar alışılagelmiş olan yönün dışına çıkmasını zorunlu kılar. Bu durum aynı zamanda özgürlüğün de ön koşuludur. Bakış ile yönü ve mevcut konumu kaybetmek özneyi namevcut bir alana daha doğrusu kodların etkisinin olmadığı bir alana sürükler. Alt üst edici bu etki, bakışın gerçekliğini vurgular. McGowan “Bakış, mevcut otoritenin namevcudiyetini ifşa eder” der. Gerçek bakış, izleyici konumda olan öznenin kendisinin filmin bir parçası olduğunu fark ettirir. Fark ettirmeyi sağlayan şey bilinçdışıdır. Yani bilinçdışı özneyi bilinçli bir fail haline getirir. Öznenin film ile izleyici konumda bulunması hali aynı zamanda olan bitene karşı bir mesafe koyma halidir. Böylelikle özne kendisini korumaya almış olur. Psikanaliz, özne ile öznenin gördükleri arasına mesafe konulamayacağını gösterir. McGowan’a göre sinemanın amacı özneyi travmatik gerçekle yüzleştirmektir. Buradan çıkarılacak sonuç sinema izlemenin yalnızca bilinçli bir eylem olmadığı aynı zamanda bilinçdışının da etkin halde olduğudur. Kontrolü elde tutmayı sağlayan bilinç merkezli bir izleme yöntemi ile Masumiyet filmine mercek tutmak gerekir.

     Film isminin anlamını filmin geneline yaymakta iken, zayıflık ve çaresizlik kavramlarını daha çok ön yargıları nedeniyle çaresizlik içinde olduğuna hüküm veren ama aslında zayıflığının farkında olmayan Yusuf karakteri üzerinden işler. Peki öncelikle bu kavramlar nedir ki filmde nasıl işlenmişler. Filmde masumiyet nerede diye ararken, kendimizi kimler masum değil sorusunun da içinde buluruz. Fakat film bize kuş bakışı bakmadan bu soruya cevap veremeyeceğimizi gösterir. Çünkü filmde karakterlerimizin kendi bilinçlerinden ziyade toplumsal yapıya, kültürel değerlerin etkisine ne denli maruz kaldıklarını izleriz. İşte masumiyet kavramı bu noktada devreye girer. Masumiyet kavramını ele alabilmemiz için ortada masumiyeti tehdit edecek bir eylem, kötülük olmalıdır. Ele alınan kötülüğe istenç dışı maruz kalmak veya o kötülüğü istenç dışı gerçekleştirmek durumunu masumiyet olarak tanımlarız. ‘Yusuf’un cinayet ve yaralama suçlarıyla birçok insanı adeta domino taşlarının birbirini etkileyerek düşüşleri gibi içinden çıkılmaz hayatlara sürükleyişinin neresindedir masumiyet?’ diye sorarız. Yusuf’ta aynı çıkmazdadır. Çünkü aklı başında olarak gerçekleştirilmiş bir eylem değildir eylemleri. Ablasını, eniştesini, yeğenini dayanmadığı iletişimler içerisinde izlerken anlarız bunu. Ona göre de ne çözüm ne de sonuç elle tutulur değildir. O zaman neden olmuştur bunlar? Kültürel değerlerin üzerimizdeki etkisi bize istediğimiz değil, zorunda olduğumuzu zannettiğimiz, sorgusuzca sorumluluğunu üstlenmemiz gerektiğine inandırıldığınız eylemlere, düşüncelere itebilir. Yusuf’un içinde bulunduğu durum buradan gelir. Bir eylemi gerçekleştirirsiniz ama sonuçlarını gördüğümüzde verdiğimiz tepki masumiyetimizi ortaya çıkarır, eğer masum isek. Masumiyetin bir diğer biçimini filmde ki özellikle çocuk karakterler olan Uğur’un çocuğu ve Yusuf’un yeğeni üzerinde görürüz. Tercih imkanlarının olması halinde kim bilir asla yanaşmayacakları hayatlara maruz kalırlar. Bu durumu çocuk olmalarından ötürü düşünürüz. Filmin alt yapısı niteliğindeki Kader filmi ise bize filmdeki diğer ana karakterlerin de kendi çocukluklarında aynı şartlara maruz kaldığını gösterir. Çünkü aynı toplumun dolayısıyla aynı kültürel değerlerin yalnızca bir başka kuşağıdır onlar da.

     Film, hissettiği çaresizliği eyleme geçmeyerek gidermeye çalışan Yusuf karakteri ile başlar. Hayatın onu sürüklediği noktada ait olduğu hiçbir yer olmadığını düşünmektedir. Sadece ait olduğu bir yer değil işe yarar olabileceğini düşündüğü bir şey, altından kalkabileceğini düşündüğü bir iş yoktur kendi nezdinde. Ve hapishanede kalmak isteyerek böylelikle kaderinin kontrolünün başkalarınca sağlanmasını amaçlamaktadır. Çünkü hayatının gidişatını yönlendirebilecek cesarete sahip değildir. Bahsettiğimiz cesarete sahip olmaması durumu zayıflığına götürür bizi. Neden öyle düşünürüz ? Çünkü onun düşündüğü gibi değildir. Yaşama sürüklenmiş her insan yaşamın bir parçasıdır ve yaşamı etkileyemeyeceği yargısı temelsizdir. Etkileyebilir. Bazen amaç etkilemek olmadığında bile. Zagor’un adını bile bilmediği diğer ana karakterler üzerine etkisi bir örnek olarak gösterilebilir. Ki Çilem ile ilk karşılaşmasında görürüz yanılgısını Yusuf’un. Sonuç olarak Yusuf düşündüğü gibi etkisiz değildir. Ama bu düşüncesi ona çaresiz olduğunu düşündürür. Haklı olması durumunda, mecburen dışarı çıkması ve hayatın içine istemsiz sürüklenmesi durumunda bile hiçbir ilişki ve iletişim kuramazdı. Ama Uğur ve Çilem’in hayatına etkisi bize onun yanıldığını gösterir. Fakat bu durum yine zayıflığı hatırlatır niteliktedir. Hayatla baş edebilecek becerilere sahip olmadığı için hapishanede kalmak istemiştir. Fiilen çıkmıştır hapishaneden. Artık zayıflığını biraz kuvvetlendirmek için fırsatı vardır fakat o kendine yeni bir hapishane yaratır. Kontrol ve iradesinin niteliğinin farkına vardığı Uğur’un etkisine hapseder bu sefer de kendini.

     Aynı kavramları Bekir karakteri üzerinde de gözlemleyebiliriz. Arzusu Uğur’dur ve kendince ettiği tüm fedakarlıklara rağmen arzu ettiğine ulaşamamak sorunu çare bulmamıştır. Kavramı kendince doğru bir yere oturtur. Evet kendisine göre ne yaparsa yapsın, yaptığı, yapabileceği ve yapamayacağı herhangi bir şey onu arzusuna ulaştırmayacaktır. Artık denenecek hiçbir şey kalmamıştır. Kendi baktığı açıdan evet çaresizdir. Çünkü çaresizlik bir çözümün kendinde olamadığı ve herhangi bir değişkenle kendinde olamayacağı durumudur. Fakat eğer toplumu değiştirmek, eğitimli ve bilinçli insanlar yetiştirmek yetkisi onda olsaydı, belki farkındalığı sonucu Uğur’a olan arzusunu sorgular, o arzunun nereden geldiğini veya Uğur’un hangi zayıf noktasının Uğur’a kendisini arzulatabileceğinin bilgisine erişseydi aslında bir şeyleri değiştirebileceğini görebilirdi. Fakat en başından içine doğduğu toplum onun kodunu yazmışken, bunu başarabilmesi neredeyse imkansızdır.

 

SAYE DAYLAN

Şüheda
EDİTÖR