. k e r e s t e

d e r g i

Söyleşi

Hikâye Anlatıcısından(1): Burcu Ünlü

Merhaba Burcu. Kitabın için tekrar tebrik ederim. Öykülerin özelinde sorularıma daha sonra yer vereceğim. Önce bu öyküleri kim yazdı, onu konuşalım:

Diyelim ki bir yasa koydu insanlar. Öykü yazmak yasaklandı. Cezası ölüm. Ne yapardın?

Merhaba, teşekkürler Tarık. İlk soruya cevabımın “ölürüm yine de yazarım” olmasını bekleyenler çoktur sanıyorum fakat tabii ki ölmeyi tercih edecek değilim.:) Evet, edebiyat bir tutku, bir direniş biçimi ama yaşamadan direnmek mümkün değil. 

Tüm hayallerine eriştiğin, sorunsuz bir hayat hayal et lütfen. Burnun bile kaşınmıyor. İlk versiyon Matrix gibi. Her şey kusursuz. Yine öykü yazar mıydın?

Burnum neden kaşınmıyor, diye düşünür ve yine öykü yazardım.:) Öykü dipsiz bir kuyu. Belki çok klişe bu tanım ama gerçekten öyle. Düşünebildiğim sürece öykü yazmamam için bir sebep göremiyorum.

Kurmacada formların silikleştiğini söyleyenler var. Sınırların ortadan kalktığına inananlar falan. Ben de onlardan biriyim galiba. Sence sınırlar ortadan kalktı  mı? Tanım yapmak güç tabii ama diğer “form”larla öyküyü ayırabilir misin?

Ne yazarsanız, nasıl yazarsanız yazın aslında sonuç hep aynı kapıya çıkıyor: Okurun imgeleminde nasıl canlandığı, bıraktığı iz ve kalıcılık. O yüzden yazarken öyküyü belli bir kalıba sokup sıkıştırmak bana doğru gelmiyor. Ya da türleri birbirinden ayırmak. Yazan kişi kendisini hangi türde özgür ve marjinal hissediyorsa oradan devam etmeli diye düşünüyorum.

Cengiz Han mezarından kalktı ve herkesi öldürdü. Seni görünce duraksadı. Tek bir kitap seçmeni istedi. Sonra mezarına geri girecekmiş ve sen de sonsuza dek yaşayacakmışsın. Tek bir kitapla sonsuza dek yaşayacaksın. Bu hangisi olurdu? Bir elf olsaydın başucu kitabın ne olurdu, öğrenmek istiyorum.

Cengiz Han mezarından kalkıp karşıma çıksaydı sanırım onu görünce ben de oracıkta ölürdüm ve böyle bir soru soramazdı.:) Tek bir kitap konusunda asla karar veremiyorum. Okuduğum ve çok sevdiğim diğer kitaplara haksızlık yapıyormuş hissine kapılıyorum. Bu evlat ayırmak gibi bir şey.:)

Kurmaca damarını neler besliyor? Sinema, resim, müzik, tarih gibi alanlardan söz ediyorum. Ne olmasaydı “Kapanda Bir Hayal”i okuyamazdık mesela?

Müziği çok seviyorum. Hatta birkaç enstrüman da çalıyorum. Resim alanında da eğitim aldım fakat pek başarılı bulmuyorum kendimi. Sinema zaten branşım. Tarihle pek anlaşamıyoruz.:) Ama genel olarak müzik daha ağır basıyor diyebilirim.

Hangi yazarla dövüşmek, tavla atmak, kucaklaşmak, maça gitmek, çizgi film izlemek isterdin? Bunlardan biri, hepsi ya da bambaşka bir şey olabilir. Soruma ilham olan Tyler Durden. Bence bizi en çok böyle sorular tanımlıyor.

Tyler Durden deyince aklıma Chuck Palahniuk okumaya Kaçaklar ve Mülteciler kitabı ile başladığım geldi. Buradan da yeni başlayacak olanlara söylemek isterim asla benim yaptığımı yapmayın.:) Dövüş Kulübü ile başlamak en doğrusu. Soru da şahane bu arada. Hiçbir yazarla dövüşmek istemem. Şiddete karşıyım.:) Vüs’at O. Bener ve Leyla Erbil ile kucaklaşmayı çok isterdim. Melih Cevdet Anday’la kahve içip uzun uzun sohbet etmeyi isterdim. İskoç yazar James Matthew Barrie ile çizgi film izlemek keyifli olurdu. Gustave Flaubert ile yeniden bir Doğu seyahatine çıkabilirdik.:)

“Kapanda Bir Hayal”in bir bedene kavuştuğunu düşünelim. Ve özgür iradenin onun için tamamiyle mümkün olduğunu varsayalım. Kendisi ne iş yapardı?

Kapanda Bir Hayal bir bedene kavuşsaydı haksızlıklara müdahale eden, adaleti sağlayan, tüm bunları yaparken sevgiyi ve merhameti pusula edinen bir mesleğe sahip olurdu. İsim koyamıyorum çünkü ülkemizde böyle bir meslek yok.

 “Mualla Oh Ne Ala” öyküsündeki ablanın sırrı o esnada söylemesinin bir sebebi var mı? biraz aceleye getirilmiş gibi hissettim. Yani anlatıcı niye bu soruyu daha önce sormadı, onu düşündüm.

Aslında anlatıcı çocukken defalarca soruyor bu sırrı ablasına ve yanıt alamıyor. Zaten büyüdükçe yolları ayrılıyor birbirinden. Çocukluk anıları üzerine geçen sohbetle birlikte anlatıcı sırrı yeniden hatırlıyor ve yeri gelmişken soruyor.

Hıdır’ı sen yarattın. Herhangi bir ahlak yasasının seni bağlamadığını ve ne yaparsan yap ceza almayacağını varsayalım. Hıdır’a gerçek hayatta bir şey yapabilecek olsan ne yapardın?

Pipisini keserdim.:) Şaka bir yana, sanırım yüzüne tükürür ve terk ederdim. Çok fazla bir şey yapmamı hak edecek bir karakteri yok çünkü.

Kırmızı bir isyan senin için ideal bir isyan mı? Ya da sence ideal isyanın, dünyayı daha iyi bir yer kılacak isyanın rengi ne olurdu?

İsyanın rengi benim için kırmızıdır. Kırmızı; arzuyu, gücü, agresifliği, heyecanı temsil eden dikkat çekici bir renk. Kan basıncını artırır ve solunumu hızlandırır. Bir isyan için gereken her şeyi barındırıyor bünyesinde.:)

 İlk kez Bülent Ayyıldız’dan duyduğum Cortazar’ın bir sözü geldi aklıma öykülerini okurken: “Öykü nakavttır.” Maç boyunca rakibi yorup nakavta giden Rocky Balboa da geldi aklıma. Yazdığın finaller son saniye atılan goller gibi. Niyetin en başından beri bu muydu yoksa metinlerini kurarken mi gelişti?

Sürpriz sonları seviyorum. Bir okur olarak da seviyorum bunu. Bazıları gereksiz bulsa da ben öykünün buna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. “Nakavt” etmek için uzun uzadıya yazmaya lüzum yok neticede, birkaç cümle ile de başarmak mümkün bunu. Tabii bu, saçma sapan yazıp finali sürpriz yapmakla öykü yazmış olmak demek değil. Güçlü metinlerin de güçlü finallere ihtiyaçları olabilir.

Niyetim en başından beri bu değildi. Zaten öykünün tamamını önceden planlayıp yazmıyorum. Birkaç şey oluşuyor kafamda ve aylarca zihnimi yoruyor. Kendimi hazır hissettiğimde yazıyorum. Bazen tek oturuşta bitmiyor, birkaç ay sonra devam ediyorum yazmaya. Bazen biten bir öyküyü demlenmesi için kenara kaldırdığımda aylar sonra yırtıp atabiliyorum. Finaller de yazma sürecinde kendiliğinden gelişiyor.

Son sorumu sorayım: “Süpangil” öyküsündeki aile, kitapta anlattığın ailelerden farklı. Daha samimiler ve iyi kalpliler. Benim en beğendiğim öykün de bu oldu. “Süpangil” Çıvgın 06’da yayımlanmıştı. Bu öyküyü kitaba niye almadın, tema bozulur diye mi?

Beğenmene sevindim ve birçok kişi de neden kitapta yer almadığını sordu. Aslında dosyamda vardı bu öykü. Fakat editörümle birlikte dosyanın bütünlüğünü bozduğunu düşündük ve çıkarma kararı aldık.

Şüheda
EDİTÖR